Çatlaklık kanına işlemiş bangır bangır bağıran kah kah kahkahalarıyla coşturan kocaman yürekli saf niyetli içinden geleni dıştan saklamayan bencillikle alakası olmayan ama hep bencillikle suçlanan kimi zaman ahlaksızlıkla itham edilen ama bir oturup konuştuğunda ahlakını sorgulayabilecek insan bile olmadığı anlaşılan yere göğe sığmayan insanları öpün koyun başınızın üstüne! Sorgulamayın yargılamayın sadece durun ve bakın size aktardığı enerjiye. Ne çok içinizi kıpır kıpır ettiğine dikkat edin. İçinizdeki sesi dinleyin ve enerjinin akışını hissedin.
Asık bir surat, yargılayan, dedikoduyu hobi edinmiş, içinden geleni kendine saklayan yahut bir mahalle gününde döken ne varsa sırlara dair, kendini eleştirmekten aciz ama sürekli atıp tutan ahlaklı diyebileceğiniz tarzda kendini reklam edebilen insanlara bakın bir de.
Şen kahkahayı tercih ederim!
Gülsün, güldürsün. Şeytan kıskansın, melekler imrensin. o dedikoducular onları da dolasınlar ağızlarına ama o insanı kimsecikler susturamasın. Yine doldursun içimize tüm pozitif enerjiyi. Gülmek gelsin içimizden. "Ne çatlak kadın/adam" diyelim ama bir yandan da hoşumuza gitsin onların yanında olmak. Pat pat söylesin bizim dilimize gelip de yuttuklarımızı her birimizin yerine. Ve hayran kalalım o cesaretine.
İşte böyle insanlardır yaşamı yaşanılır hale getiren, bizim böyle deli dolu bir topluluk havasına ihtiyacımız var!
Ben Mevlana değilim adam ol öyle gel.
1 Ağustos 2013 Perşembe
19 Mayıs 2013 Pazar
Mavi Panjurlu Bir Ev Belki ?:)
Aşkın rengi kırmızı değil beyazdır hatta şeffaftır. su gibidir dur durak bilmez başladı mı önüne ne gelse yıkar geçer, yıkar ve temizler geçer. nasıl suysa insan bedenini temizleyen, aşktır insanın kalbini de temizleyen. o duru, saf duygudur. içine öfkeler, kızgınlıklar, kırgınlıklar doluşmamışken daha, hayaller beyaz birer sayfayken güzeldir Aşk. Ne sevilenin sevmesini beklemektir ne de onun neler yaptığını takip etmektir aşk bir bekleyiştir. kendi oyununu kendin oynattığın gece yatağına yattığında tavanda Aşık olduğun insanla mutlu bir yuvanın resmini çizmektir. kimi zaman dalıp gitmektir o hayaldeki eve, bahçesine, yeşilliğine uzanıp gözlerini kapatıp huzuru hissetmektir. bir an önce o anı yaşamak için kalbinin sanki hızlı çarparsa daha hızlı akacakmış gibi zaman; durmaksızın atmasıdır, midenin kalbine baskı yapmasıdır. adını duyduğun an pırpır uçmasıdır içindeki çocuğun. yerinde duramamasıdır çocuk kalan yanının. ve en güzeli Aşk hayaller için hayallerde tutuşmaktır el ele...
İyi- Kötü Dengesi
İnsanlara iyi ya da kötü davranmak bizim elimizde de onların şımarıp çirkinleşmemesi niye bizim elimizde değil ? Çok kez düşünmüşüzdür. Nasıl davransam acaba en doğalından en sahtesine kadar her insanın birileri için aklından geçirdiği bir sorudur bu. peki sonunda verdiğiniz cevap iyiyse ve siz çok iyi davrandıysanız herşey daha mı iyi oluyor yoksa işler sarpa mı sarıyor. ben söyliyeyim : daha da kötüye gidiyor. durup düşünüyorsun, çok seviyorsun, bağlanıyorsun, haddinden fazla değer veriyorsun. Arkadaş sanıyorsun birlikte saçmalıyorsun. Oysa bambaşka bir hayat kurmuş kendine sen kenarından bile geçmiyorsun. Böyle sağlanır adalet. Ve bu denge oyununda iyilerin karşısına illa ki biraz da kötülerin oturması gerek.
16 Aralık 2012 Pazar
21 Aralık.
Uykuyu çok seven bir milletiz. Bunun farkındayız. Rahatına düşkün, çalışmayı pek sevmeyen, çalışmadan kazanabilmenin yollarına kendini fazlasıyla adamış, piyango sırasında kuyruklar bekleyen ve bunu bir marifetmiş gibi anlatan bir milletiz. Geç kalkmak, erken uyumak değil bahsettiğim uyku. gözlerimizi gerçeğe kapatmayı çok sevmemiz. Çoğu İslamı benimsemiş bir ülkenin evlatları olarak Kuranı Kerim'de Allah'ın sadece kıyamet vaktini ben bilirim demesi ve ardından da kıyamet vakti hakkında tartışıp duranlar sapıklık içindedir diye belirtmesine rağmen hala bir tartışma, korku almış başını gidiyor. Hatta bunun için önlem alanlar bile var. Ne yazık. Kıyamette Allah bizi korusun biz önlemimizi alıyoruz diyenleri gördükçe, duydukça yok artık! dememek elde değil.
Peki ne olur 21 aralıkta kıyamet değil de gerçekten kötü bir şey olursa ? Bence bu ağızdan ağza yayılan toplum mühendislerinin oluşturduğu olayın biz insanlara tek bir faydası oldu: ölümü yakın görüp kendimizi sorgulamak. Oysa Allah size bunu diyor zaten ölümün nerede ve ne zaman geleceği belirsizdir.
Özür dilemesi gerekirken susanlar, işlerini erteleyenler, affetmeyip taş kesilenler, şimdiyi yaşamayıp geleceğini hayal edenler, dünya için koştururken kendisini unutanlar, annesini dövenler, babasının elini öpmeyenler birbir hizaya gelir oldular. Bu kesim kendini kurtarma yolunda ilerliyor iyi hoş. Bir de bu madalyonun ters yüzü var. Madem azıcık günümüz kaldı vur patlasın çal oynasıncılar, ölmeden yapmak istediğim her şeyi yapayım içimde kalmasıncılar, içinde kalan küfürleri yoldan geçenlere savuranlar, okulu bırakıp kendini gezmeye adayanlar ve Şirinceye kaçanlar:) Her biri ayrı telden milyonlarca insan ve her bir insanın aklında milyonlarca düşünce var şimdi. Gelecek günler ne gösterir bilinmez, bilmek de haddimize değil zaten:)
4 Aralık 2012 Salı
Haddini Bilmeli.
İnsanların
hayatlarını kurtarmak takdir edilen bir hareket olmuştur yıllaaardan bu yana.
bir insanın elinden tutup "hadi yaşa sayemde" demek gururlandırır
bizi. O insan sizin sayenizde yaşamasa da, siz sadece aracı da olsanız alınacak
nefeslere; çok severiz güzel şeyleri kendimize mal etmeyi. Karşıdan karşıya
geçerken arabanın hızla yaklaşmasını görerek arkadaşını kolundan tutup
durdurmanın ardından "hayatını kurtardım bir can borçlusun bana"
diyecek kadar yüzsüzüzdür de kimi zaman. Bu mantıkla pardon mantıksızlıkla
gidersen bir düşünsene kimler ne canlar borçludur sana. Bu nedenle haddini
bilmelidir insan.
28 Kasım 2012 Çarşamba
Yasak Elma.
Gidilmemesi gereken yollar var hayatta. O da eksik kalsın dememiz gereken. İçimde kalıversin hani ölmem ya deyip kıyısından geçip arkamıza bakmamamız gereken yollar. Yok olmuyor illa ki o yasak şehirlere gidilip seninle geçilen sokaklardan geçilecek ancak bu sefer sensiz. Yad edileceksin. Her zamankinden daha çok özleneceksin. Sana gelmek için can atacak yüreğim. Aynı havayı soluyacağım seninle. Çok geç değil yarın. Günlerce, seni görebilme ihtimalimi seveceğim ben. Ama "gel de göreyim, sarılayım doyasıya sonra git nereye istersen" de demeyeceğim. Gel, dön, kal' ları unuttum ben. Çıkardım onları hayatımdan.
Ammavelakin; Havva Anamız bile o yasak elmaya dayanamayıp koparıp yemiş ki, ben ise bir kulum, elmayı çok seven.
Sus Çocuk.
Olur olmaz zamanlarda, düşünmeden, sorgulayıp yargılamadan, en doğal halinle, en içten hislerle çal kapımı.. Çık gel.. Ve de ki bana "boşver her şeyi, herkesi". Sen ve ben varız bu dünyada. Ne varsa geçmişe dair, geçti adı üstünde ve bizim ellerimiz bomboş hala. Değer mi onca acıya, sensizliğe. Sırtımda ağır bir küfe. ne atabiliyorum ne de taşıyabiliyorum. Acıların da senin gibi. Ne onlarsız ne de onlarla. Yani naparsam yapayım olmuyor. Sonra bir sözün geliyor kulaklarıma "güven bana bırakmayacağım hiç". Güveniyorum yeniden. Küçük bir çocuğu diriltiyorum içimde el çırpıyor, can atıyor sana, bana inanmaya. Ve her günün sonunda ikimiz boğarak öldürüyoruz onu, sus diyoruz yok öyle bir şey güvenme kimseye çocuk. Sanma geri geleceğiz, seveceğiz seni yeniden, sanma. Şımarma artık, büyü. Mızmızlanma, nazlanma. Küsmeleri bırak. Ağlama da. Ama çok da gülme. Mutlu sanarız o zaman. Sen en iyisi öl çocuk. Alma isimlerimizi ağzına, yakıştırıp da hayaller kurma. İnanırsın sonra umutlanırsın. Uğraştırma bizi böyle oyunlarla. Hem sen değil miydin bitiren, senin hayallerin, pembe dünyan değil miydi bizi ayrı düşüren. O zaman sus. Suçunu bil ve kurma öyle büyük hayaller. Hayallerini bile zincirledik evet. Çünkü büyük hayaller hep ayrılık getirdi daha da getirecek çocuk.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)