23 Nisan 2012 Pazartesi

İlk ve son lanetim.

       Bir adamı seversin. Pardon aşık olursun. Bir anda onun dünyasına, sihirli halkası içine giriverirsin. Hiç düşünmezsin ki doğru mu yanlış mı aşk düşündürmez insana vakit vermez beklemez bi tartmanı. Oluverir. O büyülü havayı öyle bir solursun ki beynin uyuşur. Düşünceler uçuşur. Engel olmak istemezsin. Sadece yaşamak istersin. Güvenirsin. Bağlanırsın. Sarar sarmalarsın. Korursun. Gözün gibi bakarsın. O halkadan hiç çıkmak istemezsin. Ne yazık ki onu da o dünyada sanırsın. Ama adamın ne dünyaları vardır. Ne hayatları. Ne kişilikleri. Bin bir kılığa girebilen türdenmiş bilmezsin. Tek kişilik dev kadro dedikleri budur işte. Adam tek başına tüm numaralarını gösterir görmezlikten geldiklerini artık gün olur gözüne sokar. İşte o zaman vur kafanı istediğin herhangi sert bir yere. Geçiyorsa içindeki acı söyle herkes denesin. Ama o adam dağları delse ferhat olsa şirini olmazsın artık "ya bi de git" dediğin vakit elbet senin de gelecek.

Toprak ve mavi!


          Dünyanın koskoca bir insan olduğunu hayal edelim. İçinde binlerce kişilik. Cüssesine yakışır binlerce sıkıntı. Ve koskoca heybesine yüklediği mutluluk parçaları. Heybeye sıkıştırılır mı mutluluklar? Mutluluk anlarınızı nasıl tarif ettiniz şimdiye kadar ve hangi kelimeler o güçlü duyguları ufacık hale getirdi. Bazen tarif bile etmek istemediniz dimi nasıl anlatılır bilmiyorum ki dediniz çoğu zaman. Yere göğe sığamadınız hatta. İçinizde kopan coşku havai fişekler kadar güçlü ve eğlenceliyken insanların yorumlarıyla durgunlaşmak istemediniz. Öyleyse dünya nasıl anlatsın mutluluğunu? Kime ne şekilde ve nasıl tarif etsin yaşanılanları. Belki anlatsa dinlenmeyecek belki de her zamanki gibi bi tükürüp geçecekler sevinç çığlığı atan ağzına nerden bilecek? O da küsmüş bizim gibi içindekilere. Duygularına kişiliklerine dönmüş sırtını "git burdan artık anlatmıcam ne yapsam yaranamıyorum" demiş. Gerçekten de yaranamıyor haklı. Dünya bir insan senin gibi benim gibi. kötüsüyle iyisiyle. Güzelliklerini görüp teşekkür etmek yerine sürekli bedduayla bağırırsak ona küsmesini nasıl garip karşılayabiliriz ki. Haklı. Onunla bi el sıkışmayı hangimiz denedi. Her sabah uyandığınızda off yine mi sen deyip gözlerimizi kapattık, yorganı çekiverdik başımıza o da büktü boynunu sonrasında gelen kötü olay zincirini bu durumda sizce o mu başlattı. "ilk sen kızdın ama" "ilk sen arkanı döndün bana" deme hakkı yok mudur onun şimdi. Günün sonrasında yoruldum hadi güzel birşeyler sun da sevineyim diyebilmeye yüzünüzün olması için sabah uyandığınızda önce bir günaydın deyin selamlayın onu. Birkaç iltifat edin, Her insan gibi o da sever eminim. Sonra da girin koluna ağırlık olmaz size daha da hafifletir yükünüzü. Tebessüm hediye eder size. Ve günün sonunda tüm yorgunluğunuzu alıverir üstünüzden. Siz uykuya dalarken başucunuzda bekler çünkü vefalıdır kendileri. Zarar gelsin sizi kimse üzsün istemez. Eğer hala ters gidiyorsa işleriniz bırakmayın buna devam edin sonunda gönlünü alacaksınızdır muhakkak:)

18 Nisan 2012 Çarşamba

Nasıl oldu anlamadım bir anda; AŞK!

         Bugün süs püs tam havamızdayız. Zil çaldı kapıyı açmadan önce çağım insanının alışkanlığı olarak "kim o" dedik.  "Benim" dedi ve kapıyı açtık. Sesinden tanıdık diye bir açıklama yaptık şaşkın bakan ev ahalisine de. Bu basit bir hayat alışkanlığı. Bunu burda bırakmak yerine herşeye genellemekse bizim hatamız. Yüreğimizin kapıları çaldı. Sorduk kimsin nesin ? Buyum şuyum dedi ve aldık. Onun sesine aşkı sevgiyi ilerideki hayat arkadaşı çocuklarımın babası gibi kavramları biz yükledik. Yüreğimizi açtık. Sonra neyse gideyim artık dediğinde nereye hani kalacaktın dedik. Bize kimse kalıcam demedi. Biz onu beynimizin tamamlama özelliğiyle tamamladık aklımızda. Boşlukları kafamızda doldurup ona binlerce program yükledik. Kendimiz hayaller kurup onu o hayaldeki yerine oturttuk. Düşünemedik belki de, her zihinde farklı düşünceler ve hayaller olabileceğini. O bize "ben aşkım" diyerek gelmedi. Yanlış kişiye açtık belki de kapıyı, belki öylesine uğramıştı ya da yaramaz bir çocuktu sadece zillere basıp kaçıyordu. Gücü yoktu ses veremedi belki biz sadece açtık istediğimiz için. 

    Açmadığımızı varsayalım. Bazıları kapıyı açmasan bacadan bacayı tıkasan camları kırarak dalar yüreğinin tam ortasına. Bakakalırsın, korkarsın. Öyle bir sarılırki dilin tutulur, çık git diyemezsin, kal da dememişsindir zaten ama alıverir seni büyülü dünyasına hiç bırakmayacakmış gibi. "Doğru insan kim acaba" diye dolanan bizlerin enerjisi iletilmiş, okunmuş ve cevabı gelmiştir işte yanıbaşımıza. Nasıl oldu bir anda anlamadım cümleleri işte böyle olaylar üzerine  kurulur çoğu zaman.

17 Nisan 2012 Salı

Yok dedikçe yok olur insan.

       Hayatın ne kadar uzun görünürse görünsün, bir merdiven basamağından diğerine adım atmak kadar kısa olduğunu herkes bilir. Çünkü herkesin illa ki bir sevdiği ölür, daha o yaşarken. Anılar taptaze dururken. Belki daha biraz önce istettiği çay masasında soğumaktayken. Kim bilebilir ki yaşlanacağını, evleneceğini, çocukları olacağını ya da bir iş kurup zengin olacağını. Ama öyle hayaller kurulur ki yarına dair. Sanki herşey garanti altındaymışcasına. Kimsenin elinden hayallerini alamazsınız hoş zaten kimsenin elinde de değildir hayalleri. Hep zihinlerde ve hep gelecektedir. Oysa şimdi yaşadığı hayatın da taa önceden kurmuştur hayalini ve onu yaşıyordur şu an kanlı canlı. Ama niye bakmaz olduğu zamana. niye hala mutluluğu taa başka başka zamanlarda arar ki insan. niye hep mutlu olmak için şart koyar ki kendisine. Niye şimdi mutluluğunu engeller ki kendisinin. "mutluluk" bu kadar güzel bir kelimeyken neyi zor gelir de kabullenemeyiz bir türlü. Dertli olmak mıdır hoşumuza giden? televizyonda gördüğümüz derdi bitmeyen marjinallere mi özeniriz yoksa? Ya da, ya da ilgi çekmek midir amacımız? Bir çok nedeni olabilir bunun. Yalnızca şükretmek yeter aslında mutlu olmaya. Sağlıklı olduğuna, derdini bilecek kadar bile aklının olduğuna, sıcacık bir evde oturup da derdini düşünüyor olabilmeye bile şükretmek gerekir bazen. Öyle ki yok dedikçe yok olur insan. Herkes birinin yerinde olmayı hayal eder. Ahhlar çekilir bol bol. Ama kimse de çok mutluyum diyemez. Günlerce kahkaha atamaz. Dayatılmıştır çünkü bize çok gülenin illa ki ağlayacağı. deneyen var mıdır, bilmem. ama hadi deneyelim. Güldükçe mutluluk mu gelir, hüzün mü yaşayarak öğrenelim!

doğum- aşk- ölüm- doğum- aşk- ölüm- .......

        Her insan doğar, aşık olur ve ölür diyorlar ya. üçü de tek bir yönden benzer birbirine: insanın iradesine bağlı değillerdir. Hiçkimse doğmayı, aşık olmayı ya da ölmeyi seçmez, bunlar üzerine düşünüp de karar vermez, oluverir. bir anda. kimileri pişman olur. kimileri her ne yaşanacaksa ve yaşandıysa eyvallah der geçer. Hangisi doğrudur bilinmez. Zaten doğrusu yanlışı olmaz bunların. Aşık olduğun gün yeni bir doğum gerçekleşir iç dünyanda ve celladın acımasız vuruşuyla son bulur yaşamı. Aşkın içinden ne ömürler gelir geçer. Bir nevi reenkarnasyon belkide. Tekrar tekrar dünyaya gelir insan her yeni aşkta. Öleceğini bile bile çocuk doğurmak gibi. hangisi gerçek yaşamındır? Hangi yaşamında dünyayı ilk kez görmüşsündür? Bunu sadece insanın hisleri bilir. Ve eğer bunu hisseden bir kadınsa asla yanılmaz ve unutmaz hiçbir yaşamını.

16 Nisan 2012 Pazartesi

Mutluluk sözleşmesi:)

       Evden çıktığınızda mis gibi bir hava varsa dışarıda, insanlar cıvıl cıvıl, kuşlar böcekler falan filan işte her neyse baya pollyannaysa sokaklar; işte o zaman bir kıpır kıpır olur ya içiniz, bi coşku kaplıyıverir her yanınızı, bir tebessüm gelir yayıla yayıla oturur dudaklarınıza, hadi kolaysa isyan et o durumda sus pus kesilirsin. tebessüme babaymışçasına bir hürmetle sadece güzel şeyler dökülür dudakların arasından. babanın hatrına saygı gösterilir, çoğu şey yutkunarak geçiştirilir ve günün sonunda koskoca bir mutluluk sizinle el sıkışır ve anlaşmayı yaparsınız oracıkta : söz hep böyle olucam yeter ki sen hep gel :)

15 Nisan 2012 Pazar

Yeter ki derman olsun.

      Gün olur saçma sapan şeylere takar insan gün olur umursamazdır ve çoğu zaman da takmaktadır fıtratı gereği. Allah'ım dert verme diye göğe açılan eller derdin tanımı nedir bilmez ben de dahil olmak üzere. Dertsiz olmak nasıl bir duygudur ve böyle bir durumda ne yapılır hiç bilmeyiz aslında, çünkü Allah herkese uğraşacağı bir şeyler vermiştir hayatta. He sen takmıyorsan düşünmüyorsan hiçbir şeyi insanlıktan nasibini almıyorsun demektir ve işte o zaman sapıtır insan. İntihara sürüklenir. Her şey elinin altındadır neyi düşünecektir neyin hayaliyle dalacaktır ki rüyalara? 

Masal Prensi

Eğer bir masal perisi girerse rüyalarınaa.. Öldü dersin gül güzeli tılsımını kaybetti.


Seni kaybedeli ne kadar oldu acaba. ayrılmak mı yok etti seni. Ya da zaten yok olduğun için mi ayrılık çıkıverdi yolumuza. Hangisi ? Belki de sen şimdi Hz. İsa gibi sadece belli bir zaman için yok oldun ve benim kıyametime yakın aslında burdaydım deyip koşucaksın yanıma. Kim bilir belki ?..