17 Nisan 2012 Salı

Yok dedikçe yok olur insan.

       Hayatın ne kadar uzun görünürse görünsün, bir merdiven basamağından diğerine adım atmak kadar kısa olduğunu herkes bilir. Çünkü herkesin illa ki bir sevdiği ölür, daha o yaşarken. Anılar taptaze dururken. Belki daha biraz önce istettiği çay masasında soğumaktayken. Kim bilebilir ki yaşlanacağını, evleneceğini, çocukları olacağını ya da bir iş kurup zengin olacağını. Ama öyle hayaller kurulur ki yarına dair. Sanki herşey garanti altındaymışcasına. Kimsenin elinden hayallerini alamazsınız hoş zaten kimsenin elinde de değildir hayalleri. Hep zihinlerde ve hep gelecektedir. Oysa şimdi yaşadığı hayatın da taa önceden kurmuştur hayalini ve onu yaşıyordur şu an kanlı canlı. Ama niye bakmaz olduğu zamana. niye hala mutluluğu taa başka başka zamanlarda arar ki insan. niye hep mutlu olmak için şart koyar ki kendisine. Niye şimdi mutluluğunu engeller ki kendisinin. "mutluluk" bu kadar güzel bir kelimeyken neyi zor gelir de kabullenemeyiz bir türlü. Dertli olmak mıdır hoşumuza giden? televizyonda gördüğümüz derdi bitmeyen marjinallere mi özeniriz yoksa? Ya da, ya da ilgi çekmek midir amacımız? Bir çok nedeni olabilir bunun. Yalnızca şükretmek yeter aslında mutlu olmaya. Sağlıklı olduğuna, derdini bilecek kadar bile aklının olduğuna, sıcacık bir evde oturup da derdini düşünüyor olabilmeye bile şükretmek gerekir bazen. Öyle ki yok dedikçe yok olur insan. Herkes birinin yerinde olmayı hayal eder. Ahhlar çekilir bol bol. Ama kimse de çok mutluyum diyemez. Günlerce kahkaha atamaz. Dayatılmıştır çünkü bize çok gülenin illa ki ağlayacağı. deneyen var mıdır, bilmem. ama hadi deneyelim. Güldükçe mutluluk mu gelir, hüzün mü yaşayarak öğrenelim!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder