28 Kasım 2012 Çarşamba

Yasak Elma.


Gidilmemesi gereken yollar var hayatta. O da eksik kalsın dememiz gereken. İçimde kalıversin hani ölmem ya deyip kıyısından geçip arkamıza bakmamamız gereken yollar. Yok olmuyor illa ki o yasak şehirlere gidilip seninle geçilen sokaklardan geçilecek ancak bu sefer sensiz. Yad edileceksin. Her zamankinden daha çok özleneceksin. Sana gelmek için can atacak yüreğim. Aynı havayı soluyacağım seninle. Çok geç değil yarın. Günlerce, seni görebilme ihtimalimi seveceğim ben. Ama "gel de göreyim, sarılayım doyasıya sonra git nereye istersen" de demeyeceğim. Gel, dön, kal' ları unuttum ben. Çıkardım onları hayatımdan.
Ammavelakin; Havva Anamız bile o yasak elmaya dayanamayıp koparıp yemiş ki, ben ise bir kulum, elmayı çok seven.


Sus Çocuk.

       
 Olur olmaz zamanlarda, düşünmeden, sorgulayıp yargılamadan, en doğal halinle, en içten hislerle çal kapımı.. Çık gel.. Ve de ki bana "boşver her şeyi, herkesi". Sen ve ben varız bu dünyada. Ne varsa geçmişe dair, geçti adı üstünde ve bizim ellerimiz bomboş hala. Değer mi onca acıya, sensizliğe. Sırtımda ağır bir küfe. ne atabiliyorum ne de taşıyabiliyorum. Acıların da senin gibi. Ne onlarsız ne de onlarla. Yani naparsam yapayım olmuyor. Sonra bir sözün geliyor kulaklarıma "güven bana bırakmayacağım hiç". Güveniyorum yeniden. Küçük bir çocuğu diriltiyorum içimde el çırpıyor, can atıyor sana, bana inanmaya. Ve her günün sonunda ikimiz boğarak öldürüyoruz onu, sus diyoruz yok öyle bir şey güvenme kimseye çocuk. Sanma geri geleceğiz, seveceğiz seni yeniden, sanma. Şımarma artık, büyü. Mızmızlanma, nazlanma. Küsmeleri bırak. Ağlama da. Ama çok da gülme. Mutlu sanarız o zaman. Sen en iyisi öl çocuk. Alma isimlerimizi ağzına, yakıştırıp da hayaller kurma. İnanırsın sonra umutlanırsın. Uğraştırma bizi böyle oyunlarla. Hem sen değil miydin bitiren, senin hayallerin, pembe dünyan değil miydi bizi ayrı düşüren. O zaman sus. Suçunu bil ve kurma öyle büyük hayaller. Hayallerini bile zincirledik evet. Çünkü büyük hayaller hep ayrılık getirdi daha da getirecek çocuk.

24 Kasım 2012 Cumartesi

Gözden Irak Olan Gönüle Tutunur.

               


             Gözden ırak olan gönülden de ırak olur"muş". Yok canım öyle bir şey. Uzaklaştıkça bağlanan insanlar tanıyorum ben. Mesafe arttıkça uzaktan baktıkça daha da aşık olan insanlar. Sanki az önce yanı başındaymış gibi kokusu hissedilen, sarılmış da yeni bırakmış gibi deli divane olunan. Hani uzatsa elini tutacak kadar yakınındaymış gibi hissedilebilen. Gökyüzündeki yıldızlarla haber yollanılan. Haber alınan. Başı ağrıdığında başının sızısından, bir sıkıntıya düşse ta kalbine o sıkıntının düşüşünden anlaşılan insanlar. Çok engel yoktur bu insanlar arasında ya da dünya kadar engel vardır. Ama o değildir önemli olan. Bağdır, hiç kopmayanından. Sesi duyulsa mutlu olunur, duyulmasa hayal edilir o ses en tatlı haliyle. En güzel konuşma gelir oturur gözbebeğine, kulaklarında çınlar, hayattaki en güzel besteyi sen bulmuşsun gibi tebessüm ederek başlarsın dinlemeye. Sus demezsin özlemişsindir, susma da demezsin bozuluverir çünkü o büyü, gidiverir maazallah o eşsiz Aşk. Hem ne kadar uzaktaysa sevilen, o kadar bağlanır gönüle. Yani gözden ırak olan gönülden de ırak olmaz, daha da o gönüle sımmmsıkı tutunur.

15 Kasım 2012 Perşembe

Beklemeye Değmezmiş Kimse.

            


  Bu hayatta hiçbir şey ve hiç kimse beklenmez. Hayaller bile beklenmez, ona doğru adımlar atılır, bazen koşulur ama durup da gelmesini beklemek ayağımız tutmuyormuş gibi davranmak, Allah'ın bahşettiği nice nimete göz kapamaktan başka nedir ki . Önceden de şu anın hayalini kurmadınız mı? Gerçek oldu mu belki hayır belki evet. Peki bunu yapan biz miyiz. E bir zahmet. Allah bize yollar serdi, seçenekler sundu ve her adımda seçe seçe yürüdük. Sonuç da: şu anımız. Yarını, hatta bir saat sonrasını belirleyecek olan yine biziz. Beklemeye değecek ve beklemeyle geçirilecek kadar basit değil hayat, ya da kim bilebilir ki o kadar yaşayacağını. Küs olduğumuz bir insanı aramak için hasta olması mı gerek, koşmak için ölmesi mi gerek. İçimizden ne geçiyorsa onu yaşamak ve onu konuşmaktan alıkoyan nedir biz insanları. Beklediğiniz insanların kaçı sizi bekliyor sadakatle. Ama hayallerimiz orada ilerde bir yerlerde bizi bekliyor. Ona gitmenin yollarını biliyorsak ne ala. Ama lütfen başınızı önünüze eğip de, gözlerinizi yumup da yürümeyin o yollarda. Bakın çevrenize neler vermiş Rabbim, ne güzellikler sunmuş, ne ibretlik hikayeler çıkarmış karşınıza açın gözlerinizi, kulaklarınızı ve bir dinleyin hayatı, neler fısıldıyor...

14 Kasım 2012 Çarşamba

Kızlar Bu Yazım Sizedir.





Kızlar bu yazım sizedir. Kendini kız gibi hisseden erkekler de okusunlar. 

               Erkeklerin çektirdiklerinden bıktık mı bıktık. Duygusuzluk, odunluk, umursamazlık, vicdansızlık, merhametsizlik ve kötü ne ararsan kendinde toplamış erkekler tanıdık di mi ömrümüzün bir bölümünde hani illa ki ? İşte o erkeklerin yanınızdayken size yaşattıklarını, süprizlerini, mutluluklarınızı, hiç bırakmayacakmış gibi sarılmasını, sevgi dolu bakışlarını, aşk dolu sözlerini UNUTUN. Çünkü aslında öyle bir insan hiç olmadı. Şöyle düşünelim; olsaydı öyle adam gibi adam şimdi başkalarında mı olurdu yoksa yanınızda mı ? Başkalarına yanaşmaya mı çalışırdı yoksa gözyaşlarınızı mı silerdi ? Bir insan ne kadar hızla değişebilir ki, mümkün mü, bence kesinlikle hayır. O insan hep öyle bir insandı, size çaktırmadı sadece bu. Ve şimdi yüzleşin bu insanla. Gerçek yüzünü bir bir görün. İçinizden ne geçiyorsa sayabilirsiniz. Küfür mü en alasından, beddua mı en acılısından. Bir gün bağırın çağırın ve diğer gün gülerek uyanın. Öyle bir adamı özlemeyin. Sizin kendi dünyanızda yarattığınız bir AŞK vardı. Yaşadınız, yaşattınız. O kadar. O adamın aklı hep dışardaydı, hep başkalarında. O özlediğiniz : yaşadığınız AŞK. gerisi palavra. Şimdi bir oh çekin. O adama da yol verin, rica ediyorum.

13 Kasım 2012 Salı

Sarıl ve Güven.



          

          Bambaşka insanlar tanıdık şu yaşımıza kadar kimine gülüp geçtik kimine küfürler savurduk en içten halimizle. Oysa bir de donup kaldıklarımız var. Nasıl olur diye günlerce aylarca sorguladıklarımız var aklımızda. Onlara ne yapıcaz peki küfürü mü hakettiler yoksa gülüp geçmeyi mi ? Emin olun ve güvenin bana : gülüp geçilecek insanlar onlar. O kadar bile yer etmesin aklınızda. Kahkahanızı bölemesin hiç bir şey. Bırakın. Hani herkes istediği hayatı yaşasın. Nasılsa her insana gönlüne göre bir hayat bahşedilecek. Siz kendi yüreğinizi kurtarmaya bakın :)  Öyle güzelleştirin ki ruhunuzu. Basit bir insan gelemesin karşınıza, oturup saçma salak konuşamasın, öylece üzüp de çıkamasın hayatınızdan. Kıyamasın o güzelim yüreğinizi üzmeye hiçkimse.
           Ve öyle insanları alın ki hayatınıza her gün yeni bir şey katsın size, büyütsün ama acılarla değil güzelliklerle, tatlı dille. Görsün sizde hayata dair her ne varsa ve sevsin sizi, şefkatle sarılsın ve bırakmayacağım asla ağlamayacaksın bir daha SÖZ diyebilsin. Sözünün de eri olsun hani adam gibi adam olsun. Ve sarılın siz de O'na. Güvenin çoklarca.

9 Kasım 2012 Cuma

Kış Aşkı.

     
      Eveeet kış geldii. Havaların soğumasıyla birlikte keşke anılar da donsa. Bir süreliğine de olsa unutsak kötü her ne varsa. İyi güzel ne varsa da sarılsa sımsıkı, bırakmasa hiç. Karın güzel güzel yağışı huzur verse. Yağmurda aynı şemsiyenin altında koşturduğumuz an saç baş dağılmış aşık olsak ilk görüşte. Sevsek onu delice. Sırf o günün hatrına. Eldivenle ısınmak varken çıkarsak ve tutsak elini şefkatle baksak şöyle huzur dolsa içimize. Saçma gelmese o karda kışta dışarıda yürümek. İki çay alıp bir simiti bölüşsek ve son lokmayı sen ye yok yok sen ye diyerek önemli bir meseleymişcesine ciddileşsek. Olur olur, olmaz değil. Yaz aşkı diye bir şey var da "kış aşkı" neden olmasın ?

6 Kasım 2012 Salı

Acıya Ayıracak Zamanım Kalmadı.

           

             Çok özlediğinde tutarız kendimizi. Zincirleriz ayaklarımızı. Başlarız işkenceye:" unut, sus, geçecek bu his arama sakın gitme koşma O'na!" Her bir tutuşta daha da yara alır ruhumuz, boğulur. "Yapma bana acı çektirme tutma kendini neye değer ki bu hayat gurur mu taktığın haysiyetin mi senin onu sevmene engel? Yapma hadi doyur ruhunu ara onu içinden ne geçiyorsa söyle!" Sonra Mevlana'nın bir sözü işler aklın derinliklerine : Bazen diyorum ki; ''ne olacak söyle gitsin'' Sonra diyorum; ''Söyleyince ne olacak, sus bitsin.''

Bencildir İnsan.

     

       Bir müzik dinlemek, uzaklara dalmak, birini düşünürken içinin ısınması, ona sarılır gibi sarılmak battaniyeye ve kahveni yudumlarken dudağında oluşan hafif tebessüm. Sırf bu his için bile terk edemem kimseyi. Korkarım bir daha müziği boş dinlemekten olur ya kendimi bir başkasından fazla düşünmekten. Oysa bencildir insan. Mutlu edilmek istediği için mutlu eder ve düşünülmek istediği için düşünür karşısındakini. Yok mudur bunun platonik olanı. Vardır da o mertebeye erişen yoktur aramızda. Ve işte bu yüzden biter ilişkiler, beklentiler arttıkça törpülenir sevgiler...