16 Aralık 2012 Pazar
21 Aralık.
Uykuyu çok seven bir milletiz. Bunun farkındayız. Rahatına düşkün, çalışmayı pek sevmeyen, çalışmadan kazanabilmenin yollarına kendini fazlasıyla adamış, piyango sırasında kuyruklar bekleyen ve bunu bir marifetmiş gibi anlatan bir milletiz. Geç kalkmak, erken uyumak değil bahsettiğim uyku. gözlerimizi gerçeğe kapatmayı çok sevmemiz. Çoğu İslamı benimsemiş bir ülkenin evlatları olarak Kuranı Kerim'de Allah'ın sadece kıyamet vaktini ben bilirim demesi ve ardından da kıyamet vakti hakkında tartışıp duranlar sapıklık içindedir diye belirtmesine rağmen hala bir tartışma, korku almış başını gidiyor. Hatta bunun için önlem alanlar bile var. Ne yazık. Kıyamette Allah bizi korusun biz önlemimizi alıyoruz diyenleri gördükçe, duydukça yok artık! dememek elde değil.
Peki ne olur 21 aralıkta kıyamet değil de gerçekten kötü bir şey olursa ? Bence bu ağızdan ağza yayılan toplum mühendislerinin oluşturduğu olayın biz insanlara tek bir faydası oldu: ölümü yakın görüp kendimizi sorgulamak. Oysa Allah size bunu diyor zaten ölümün nerede ve ne zaman geleceği belirsizdir.
Özür dilemesi gerekirken susanlar, işlerini erteleyenler, affetmeyip taş kesilenler, şimdiyi yaşamayıp geleceğini hayal edenler, dünya için koştururken kendisini unutanlar, annesini dövenler, babasının elini öpmeyenler birbir hizaya gelir oldular. Bu kesim kendini kurtarma yolunda ilerliyor iyi hoş. Bir de bu madalyonun ters yüzü var. Madem azıcık günümüz kaldı vur patlasın çal oynasıncılar, ölmeden yapmak istediğim her şeyi yapayım içimde kalmasıncılar, içinde kalan küfürleri yoldan geçenlere savuranlar, okulu bırakıp kendini gezmeye adayanlar ve Şirinceye kaçanlar:) Her biri ayrı telden milyonlarca insan ve her bir insanın aklında milyonlarca düşünce var şimdi. Gelecek günler ne gösterir bilinmez, bilmek de haddimize değil zaten:)
4 Aralık 2012 Salı
Haddini Bilmeli.
İnsanların
hayatlarını kurtarmak takdir edilen bir hareket olmuştur yıllaaardan bu yana.
bir insanın elinden tutup "hadi yaşa sayemde" demek gururlandırır
bizi. O insan sizin sayenizde yaşamasa da, siz sadece aracı da olsanız alınacak
nefeslere; çok severiz güzel şeyleri kendimize mal etmeyi. Karşıdan karşıya
geçerken arabanın hızla yaklaşmasını görerek arkadaşını kolundan tutup
durdurmanın ardından "hayatını kurtardım bir can borçlusun bana"
diyecek kadar yüzsüzüzdür de kimi zaman. Bu mantıkla pardon mantıksızlıkla
gidersen bir düşünsene kimler ne canlar borçludur sana. Bu nedenle haddini
bilmelidir insan.
28 Kasım 2012 Çarşamba
Yasak Elma.
Gidilmemesi gereken yollar var hayatta. O da eksik kalsın dememiz gereken. İçimde kalıversin hani ölmem ya deyip kıyısından geçip arkamıza bakmamamız gereken yollar. Yok olmuyor illa ki o yasak şehirlere gidilip seninle geçilen sokaklardan geçilecek ancak bu sefer sensiz. Yad edileceksin. Her zamankinden daha çok özleneceksin. Sana gelmek için can atacak yüreğim. Aynı havayı soluyacağım seninle. Çok geç değil yarın. Günlerce, seni görebilme ihtimalimi seveceğim ben. Ama "gel de göreyim, sarılayım doyasıya sonra git nereye istersen" de demeyeceğim. Gel, dön, kal' ları unuttum ben. Çıkardım onları hayatımdan.
Ammavelakin; Havva Anamız bile o yasak elmaya dayanamayıp koparıp yemiş ki, ben ise bir kulum, elmayı çok seven.
Sus Çocuk.
Olur olmaz zamanlarda, düşünmeden, sorgulayıp yargılamadan, en doğal halinle, en içten hislerle çal kapımı.. Çık gel.. Ve de ki bana "boşver her şeyi, herkesi". Sen ve ben varız bu dünyada. Ne varsa geçmişe dair, geçti adı üstünde ve bizim ellerimiz bomboş hala. Değer mi onca acıya, sensizliğe. Sırtımda ağır bir küfe. ne atabiliyorum ne de taşıyabiliyorum. Acıların da senin gibi. Ne onlarsız ne de onlarla. Yani naparsam yapayım olmuyor. Sonra bir sözün geliyor kulaklarıma "güven bana bırakmayacağım hiç". Güveniyorum yeniden. Küçük bir çocuğu diriltiyorum içimde el çırpıyor, can atıyor sana, bana inanmaya. Ve her günün sonunda ikimiz boğarak öldürüyoruz onu, sus diyoruz yok öyle bir şey güvenme kimseye çocuk. Sanma geri geleceğiz, seveceğiz seni yeniden, sanma. Şımarma artık, büyü. Mızmızlanma, nazlanma. Küsmeleri bırak. Ağlama da. Ama çok da gülme. Mutlu sanarız o zaman. Sen en iyisi öl çocuk. Alma isimlerimizi ağzına, yakıştırıp da hayaller kurma. İnanırsın sonra umutlanırsın. Uğraştırma bizi böyle oyunlarla. Hem sen değil miydin bitiren, senin hayallerin, pembe dünyan değil miydi bizi ayrı düşüren. O zaman sus. Suçunu bil ve kurma öyle büyük hayaller. Hayallerini bile zincirledik evet. Çünkü büyük hayaller hep ayrılık getirdi daha da getirecek çocuk.
24 Kasım 2012 Cumartesi
Gözden Irak Olan Gönüle Tutunur.
Gözden ırak olan gönülden de ırak olur"muş". Yok canım öyle bir şey. Uzaklaştıkça bağlanan insanlar tanıyorum ben. Mesafe arttıkça uzaktan baktıkça daha da aşık olan insanlar. Sanki az önce yanı başındaymış gibi kokusu hissedilen, sarılmış da yeni bırakmış gibi deli divane olunan. Hani uzatsa elini tutacak kadar yakınındaymış gibi hissedilebilen. Gökyüzündeki yıldızlarla haber yollanılan. Haber alınan. Başı ağrıdığında başının sızısından, bir sıkıntıya düşse ta kalbine o sıkıntının düşüşünden anlaşılan insanlar. Çok engel yoktur bu insanlar arasında ya da dünya kadar engel vardır. Ama o değildir önemli olan. Bağdır, hiç kopmayanından. Sesi duyulsa mutlu olunur, duyulmasa hayal edilir o ses en tatlı haliyle. En güzel konuşma gelir oturur gözbebeğine, kulaklarında çınlar, hayattaki en güzel besteyi sen bulmuşsun gibi tebessüm ederek başlarsın dinlemeye. Sus demezsin özlemişsindir, susma da demezsin bozuluverir çünkü o büyü, gidiverir maazallah o eşsiz Aşk. Hem ne kadar uzaktaysa sevilen, o kadar bağlanır gönüle. Yani gözden ırak olan gönülden de ırak olmaz, daha da o gönüle sımmmsıkı tutunur.
15 Kasım 2012 Perşembe
Beklemeye Değmezmiş Kimse.
Bu hayatta hiçbir şey ve hiç kimse beklenmez. Hayaller bile beklenmez, ona doğru adımlar atılır, bazen koşulur ama durup da gelmesini beklemek ayağımız tutmuyormuş gibi davranmak, Allah'ın bahşettiği nice nimete göz kapamaktan başka nedir ki . Önceden de şu anın hayalini kurmadınız mı? Gerçek oldu mu belki hayır belki evet. Peki bunu yapan biz miyiz. E bir zahmet. Allah bize yollar serdi, seçenekler sundu ve her adımda seçe seçe yürüdük. Sonuç da: şu anımız. Yarını, hatta bir saat sonrasını belirleyecek olan yine biziz. Beklemeye değecek ve beklemeyle geçirilecek kadar basit değil hayat, ya da kim bilebilir ki o kadar yaşayacağını. Küs olduğumuz bir insanı aramak için hasta olması mı gerek, koşmak için ölmesi mi gerek. İçimizden ne geçiyorsa onu yaşamak ve onu konuşmaktan alıkoyan nedir biz insanları. Beklediğiniz insanların kaçı sizi bekliyor sadakatle. Ama hayallerimiz orada ilerde bir yerlerde bizi bekliyor. Ona gitmenin yollarını biliyorsak ne ala. Ama lütfen başınızı önünüze eğip de, gözlerinizi yumup da yürümeyin o yollarda. Bakın çevrenize neler vermiş Rabbim, ne güzellikler sunmuş, ne ibretlik hikayeler çıkarmış karşınıza açın gözlerinizi, kulaklarınızı ve bir dinleyin hayatı, neler fısıldıyor...
14 Kasım 2012 Çarşamba
Kızlar Bu Yazım Sizedir.
Kızlar bu yazım sizedir. Kendini kız gibi hisseden erkekler de okusunlar.
Erkeklerin çektirdiklerinden bıktık mı bıktık. Duygusuzluk, odunluk, umursamazlık, vicdansızlık, merhametsizlik ve kötü ne ararsan kendinde toplamış erkekler tanıdık di mi ömrümüzün bir bölümünde hani illa ki ? İşte o erkeklerin yanınızdayken size yaşattıklarını, süprizlerini, mutluluklarınızı, hiç bırakmayacakmış gibi sarılmasını, sevgi dolu bakışlarını, aşk dolu sözlerini UNUTUN. Çünkü aslında öyle bir insan hiç olmadı. Şöyle düşünelim; olsaydı öyle adam gibi adam şimdi başkalarında mı olurdu yoksa yanınızda mı ? Başkalarına yanaşmaya mı çalışırdı yoksa gözyaşlarınızı mı silerdi ? Bir insan ne kadar hızla değişebilir ki, mümkün mü, bence kesinlikle hayır. O insan hep öyle bir insandı, size çaktırmadı sadece bu. Ve şimdi yüzleşin bu insanla. Gerçek yüzünü bir bir görün. İçinizden ne geçiyorsa sayabilirsiniz. Küfür mü en alasından, beddua mı en acılısından. Bir gün bağırın çağırın ve diğer gün gülerek uyanın. Öyle bir adamı özlemeyin. Sizin kendi dünyanızda yarattığınız bir AŞK vardı. Yaşadınız, yaşattınız. O kadar. O adamın aklı hep dışardaydı, hep başkalarında. O özlediğiniz : yaşadığınız AŞK. gerisi palavra. Şimdi bir oh çekin. O adama da yol verin, rica ediyorum.
13 Kasım 2012 Salı
Sarıl ve Güven.
Bambaşka insanlar tanıdık şu yaşımıza kadar kimine gülüp geçtik kimine küfürler savurduk en içten halimizle. Oysa bir de donup kaldıklarımız var. Nasıl olur diye günlerce aylarca sorguladıklarımız var aklımızda. Onlara ne yapıcaz peki küfürü mü hakettiler yoksa gülüp geçmeyi mi ? Emin olun ve güvenin bana : gülüp geçilecek insanlar onlar. O kadar bile yer etmesin aklınızda. Kahkahanızı bölemesin hiç bir şey. Bırakın. Hani herkes istediği hayatı yaşasın. Nasılsa her insana gönlüne göre bir hayat bahşedilecek. Siz kendi yüreğinizi kurtarmaya bakın :) Öyle güzelleştirin ki ruhunuzu. Basit bir insan gelemesin karşınıza, oturup saçma salak konuşamasın, öylece üzüp de çıkamasın hayatınızdan. Kıyamasın o güzelim yüreğinizi üzmeye hiçkimse.
Ve öyle insanları alın ki hayatınıza her gün yeni bir şey katsın size, büyütsün ama acılarla değil güzelliklerle, tatlı dille. Görsün sizde hayata dair her ne varsa ve sevsin sizi, şefkatle sarılsın ve bırakmayacağım asla ağlamayacaksın bir daha SÖZ diyebilsin. Sözünün de eri olsun hani adam gibi adam olsun. Ve sarılın siz de O'na. Güvenin çoklarca.
9 Kasım 2012 Cuma
Kış Aşkı.
Eveeet kış geldii. Havaların soğumasıyla birlikte keşke anılar da donsa. Bir süreliğine de olsa unutsak kötü her ne varsa. İyi güzel ne varsa da sarılsa sımsıkı, bırakmasa hiç. Karın güzel güzel yağışı huzur verse. Yağmurda aynı şemsiyenin altında koşturduğumuz an saç baş dağılmış aşık olsak ilk görüşte. Sevsek onu delice. Sırf o günün hatrına. Eldivenle ısınmak varken çıkarsak ve tutsak elini şefkatle baksak şöyle huzur dolsa içimize. Saçma gelmese o karda kışta dışarıda yürümek. İki çay alıp bir simiti bölüşsek ve son lokmayı sen ye yok yok sen ye diyerek önemli bir meseleymişcesine ciddileşsek. Olur olur, olmaz değil. Yaz aşkı diye bir şey var da "kış aşkı" neden olmasın ?
6 Kasım 2012 Salı
Acıya Ayıracak Zamanım Kalmadı.
Çok özlediğinde tutarız kendimizi. Zincirleriz ayaklarımızı. Başlarız işkenceye:" unut, sus, geçecek bu his arama sakın gitme koşma O'na!" Her bir tutuşta daha da yara alır ruhumuz, boğulur. "Yapma bana acı çektirme tutma kendini neye değer ki bu hayat gurur mu taktığın haysiyetin mi senin onu sevmene engel? Yapma hadi doyur ruhunu ara onu içinden ne geçiyorsa söyle!" Sonra Mevlana'nın bir sözü işler aklın derinliklerine : Bazen diyorum ki; ''ne olacak söyle gitsin'' Sonra diyorum; ''Söyleyince ne olacak, sus bitsin.''
Bencildir İnsan.
Bir müzik dinlemek, uzaklara dalmak, birini düşünürken içinin ısınması, ona sarılır gibi sarılmak battaniyeye ve kahveni yudumlarken dudağında oluşan hafif tebessüm. Sırf bu his için bile terk edemem kimseyi. Korkarım bir daha müziği boş dinlemekten olur ya kendimi bir başkasından fazla düşünmekten. Oysa bencildir insan. Mutlu edilmek istediği için mutlu eder ve düşünülmek istediği için düşünür karşısındakini. Yok mudur bunun platonik olanı. Vardır da o mertebeye erişen yoktur aramızda. Ve işte bu yüzden biter ilişkiler, beklentiler arttıkça törpülenir sevgiler...
3 Eylül 2012 Pazartesi
HımHımlar.
Bugün mutluş tatlış bi gün :) iç huzur iç huzur çok önemli çooook :) ve ben şu an o iç huzurumu kattım içime kaybetmemek adına deliliklerle meşgulüm. yüzünün nedensiz yere gülmesi sokakta yürürken aptal aptal sırıtmak kadar güzel bir şey söyleyin bana ? yok yok yok. evrenle, gezegenle kafayı bozmuş insanlar topluluğu(ben de dahil) olarak hep der dururuz: iç yaşam enerjisi. Benim içimde öyle bir enerji var ki evlere şenlik. her an uçacakmış gibi. sanki birazdan ölecekmişim de bir saniye daha fazla güleyim basayım olur olmadık yerde kahkahayı dercesine. böyle bir ömür geçirebilirim. sırıtık müge. sevdim ben bunu. içindeki çocuk demiştim ya geçen yazımda. heh işte o çocuk varya kurban olun ona. ölmemiş o. arada bir fırlıyor yerinden. sizi şımartan insanlar olduğu sürece çevrenizde herşey toz pembe ve siz o pembelikler içinde yavaş yavaş koşan nasıl oluyorsa iki ayağı da yere basmayabilen bir peri kızı. pollyanna mı demeliydim ? benden pollyanna olur mu? olurmuş bal gibi de olurmuş.
Yeterince geleneksel bir Türk kızıyım evet. o kadar mutluyken siz ne yapmak istersiniz bilmiyorum ama benim arkadaşları bi toplayıp hamama gidip ooh sefam olsun diye harem ortamı kurasım var. harem dedim. hemmen yanlış anlamayın da ben çok severim Osmanlı'yı. Osmanlı Devleti kadar şanlı bir devlet daha örnek gösterin anca o zaman susarım. ya da susmam:) aslında ben bugün hiç susmam:) ne kadar dağınık yazıyorum farkındayım. konudan konuya. ama zaten hiçbir zaman bir konu belirlemedim kendime rastgele geldi hımhımlarım ve bir baktım yazıyorum. hımhımlar ne mi ? onlar benim şımarık iç dünyamın melekleri. beni trampolinde zıplarken görüyorsanız bilin ki yalnız değilim hımhımlarımla birlikteyim, sokakta bağırarak şarkı söylersem onlara söylüyorum demektir. sizin hımhımlarınız da sizleri hiç bırakmasın e mi:)
22 Ağustos 2012 Çarşamba
anılar da bıkar elbet.
Ne zaman vurur insan kendini sokaklara. nefes alamadığında mı. ne farkı vardır evle sokağın. bilmem. ama iyi gelir illaki. tek başına. sadece kendinle konuşursun ve yürürsün. sanki adım attıkça birşeyler geride kalacakmış gibi. ama olmaz öyle. bir çiçek görürüz anılar ayaklanır ve takılır peşine huysuz bir çocuk gibi sarılır bacağına ne adım attırır ne kalabilirsin kendinle. kurtul kurtulabilirsen.
Başın çatlar gibi olur. sığdıramazsın düşüncelerini bi türlü içine. tıkmışsındır ezelden bu yana. at şimdi atabilirsen. nasıl rahata kavuşur düşünceler ne zaman azat olur. bilmem. tek bildiğim benim yakamı bırakmadıkları. ve artık kabullendikçe daha da yüklendikleri.
susmak ne can sıkıcı birşey. çocukken anlamını bilmediğimiz alfabeler oluşturur cümleler kurardık anlamlı anlamsız ne çok konuşur ve ne çok gülerdik. kim ne dedi kim ne yaptı da susmaya alıştık böyle. kim yasakladı kahkahaları da yavaş güler olduk. nereye sakladık çocukluğumuzu öldü diyemeyiz dipdiriyiz beden aynı beden. nerde cıvıl cıvıl cocuklar ? ne çabuk büyümüşler. eskiden korkarken yalnızlıktan şimdi neden sokaklarda yalnız yürür insanlar başı öne eğik. başını kaldırdığında ne görmekten korkar. nedir içlerdeki sıkıntı. yok mudur her derdin bir dermanı. vardır da nerdedir ? herkese aynı şey iyi gelir mi? dillerdeki dertler dert midir. en iyisi bırak asla cevaplanmayacak bu soruları. yürü sen devam et yürümeye tut içindeki çocuğun elinden gün ışıyana dek. unutana dek. anıları def edene dek. yürü ve oluruna bırak, anılar da bıkar elbet...
16 Temmuz 2012 Pazartesi
Mevlana.
Umut verip, güven aşılayıp da yarıyolda bıraktığın insanın gönül sadakasını her iki dünyada da veremezsin... [Mevlana]
30 Haziran 2012 Cumartesi
içten "hayırlısı olsun" diyebiliyorsanız büyümüşsünüz demektir.
Bir bitiş gerekti bana. kendi içimde. yüreğimin tam da şurasında. şu yakan tarafında. söndürmem gerekiyordu artık acımı. napsam olmadı ben de "...vazgeçtim gözlerinden, vazgeçtim sözlerinden.........". kendi için yaşamalı insan dedim şimdiye kadar hep öyle aldım elime kalemi hep seni susturdum içimde sus biri duyacak seni sevdiğimi kızacaklar bana diye hep daha yüksek sesle güldüm. ama olmuyormuş en başta ben, kendim için değil senin için yaşamışım. umutla. sevgiyle. delice. katillik bana göre değil. ama artık öldürmem gerekiyor birini. içimdeki seni. peki ben bi daha sana küsemicek miyim. omuz sallayıp dudak bükemicek miyim. evet yapmıcam hiçbirini. içim de acımayacak zamanla. "daha çok zaman" çarem olacak benim. ona sarılıp uyucam ben. geçmiş değil de gelecek olacak benim hayatımda. bugün güneş doğana dek bitircem. her doğan umuduma bir kez daha vurcam. anca öyle adam olacaklar biliyorum ancak öyle büyük bi kız olabilcem ben. ve göreceksin hep çocuk kalmak isteyen ben büyücem "zamanla".
28 Mayıs 2012 Pazartesi
Sevgi neydi, Sevgi emekti...
"Sevgi neydi, sevgi emekti." kaç sene öncesinin filmi al yazmalım. Geçen yıllar bu sözün etkisini hiç değiştirmedi. Sevgi hep emek olarak kaldı. Bir kadının kalbinin derinliklerine inebilmek hep zor ama emek harcayan için de bir o kadar kolay oldu. Bu hep böyleydi böyle de devam ediyor.
Oysa insanların kolay para kazanmak gibi kolay sevgi kazanmak gibi hayalleri de vardır. Emeksiz, çabasız. Nasıl kolay kazanılan para çabuk çıkarsa elinden, kolay sandığın sevgi de öyle uçar gider ve arkana baktığında sadece bir boşluk olur kalan. Anılar, paylaşılanlar yücelir gözünde ama paylaşılan kişi sadece bir silüettir artık seçemezsin tanıyamazsın zamanla da unutursun zaten. cık yanlış oldu:s unutmak diye bir şey yoktu di mi. Bu bir hayat gerçeği. Onsuz yaşamaya alışırsın. Kokusunu duymadan ve duymayacağını bilerek, sanki hiç bir şey olmamış gibi o koca sevgi sıradan bir flörtmüş gibi gizli saklı acılar çekerek susarsın. Görsen sokakta basarsın kahkahayı bak nasıl da mutluyum sensiz nasıl toparlıyıverdim kendimi mesajıdır o. Yüzüne her sabah çöken gözlerini görmemek için maskeler takarsın. İçin başka konuşur dilin başka söyler. Her ikisi de başının etini yer. Mantık duygu birbirine girdiğinde hadi duygu hadii sen kazanmalısın dersin içten içe ama gık çıkaramazsın. Dilin yine kapatır her duygunun üstünü.
Bundan 25 yıl sonra benim çocuklarım da geçecek bu evrelerden ve eminim onlar da aynı satırları yazacaklar bizden sakladıkları defterlerine. Hiç bir şey değişmeyecek kadın yüreğinde.
20 Mayıs 2012 Pazar
Kendi devletini kurmalı insan.
Sevmiyorum zoraki sevmeleri. Zoraki gitmeleri. Ve zoraki kalmaları. Hiçbir şey zorla olmamalı şu hayatta. Ne dilerse yapabilmeli insan. Kimseye bağlı kalmadan. Ayıpmış günahmış sadece kendi karar vermeli. Kendi küçük devletini kurmalı dünyasında. Benzer dünyalardan sıkıldım ben. Birbirine özenen hayatlardan. Farklı olmaktan çekinen yüzlerden. Ayak uydurmak, çıkıntılık yapmamak deyimleri yönetir olmuş bizleri. Kınanmaktan korkan ruhlarımız var. Çekingen, içine kapanık, gerçeğin yüzde onunu yansıtan belki de tamamen sahte ruhlar. Her güne ve kişilere özel maskeler takınmak huy olmuş. Ne ilginçtir ki kimse garipsemiyor. Yanlışlar öyle hakim olmuş ki benliğimize doğru yapana şöyle bir bakılıyor. Doğru- yanlış nedir genellenebilir mi ? Kolayı; genellemek olduğuna göre evet. Çünkü biz zoru sevmeyiz, uğraşamayız hiçbir şey için. Her şey hemen olsun da "nasıl" ı önemli değil.
15 Mayıs 2012 Salı
Hangisi:)
Bir insanla hayallerinin aynı bulutta yol alması ve onunla yeryüzünde karşılaşmış olmak mucize mi tevafuk mu(:
13 Mayıs 2012 Pazar
Ali Ayşe'yi seviyor.
Ali Ayşe'yi seviyor. Ahmet Fatmayı seviyor. O bunu şu şuradakini seviyor. Tamam da sevmeyi kim biliyor? Ne demek sevmek. Evet ben de aşık olmakla sevmeyi ayrı tutanlardanım. Aşık olmak kapılmaktır, karşındaki insanın özellikleri değildir seni çeken neyin çektiğini bilmezsin ki. Ama vardır bir bağ. Ve işte o yüzden karşılıklıdır aşk. O bağ iki kişiyi birbirine bağlar. Kopar mı kopmaz mı onu kimse bilemez hoş bilmesi de gerekmez zaten. Ama fallar baktırılır, dualar okutulur, sonu düşünülür, gidişata bakılmaz. Niye bırakıveremez insanoğlu kendini, her ne olursa olsun ben aşığım diyemez gönlünden koparak.
Soru işaretleri bize bu kadar bağlıyken ne kadar yol alabilir insan aşkta...
Soru işaretleri bize bu kadar bağlıyken ne kadar yol alabilir insan aşkta...
6 Mayıs 2012 Pazar
Aslında karmaşık bir konu.
Kader dediğin ne çok sorgulanır ve ne çok cevapsız kalır. Kadere küfürler savrulur. Kaderin mahkumu olduğunu düşünür tecavüzden, hırsızlıktan, insan öldürmekten cezaevinde yatanlar :S nasıl bir mantıktır beyinlerindeki bilmem ama kader öyle bir şey değildir. Nutuk atmak da kolay değildir biliyorum ama uyanın, kader işlerken sizin iradeniz söz konusu! Yolları seçiyoruz ve orada yaşayacaklarımız belirlenmiş.
Kaderi sıkıştırdığında gık çıkarmaz susar sinir olursun. Sövdüğünde bağlar ellerini yapmıyorum hiç birşey hadi bakalım der, sinir bozucu bir çocuk olur. Eğer ona bırakırsanız kendinizi -ki çok zordur:)- işte o zaman özgür kaderiniz sizin için en güzel şeyleri toplar getirir evrendeki. Neden güzel şeyler de kötü şeyler de üst üste gelir ? Neden mutluluklar artık küfürler yağdırmayı bıraktığında ve " amaan ne olursa olsun artık" dediğinde gelir?
Hayat sizin hayatınız ve kaderiniz de size özel, yönlendirin istediğiniz gibi ve istediğiniz kadar:)
23 Nisan 2012 Pazartesi
İlk ve son lanetim.
Bir adamı seversin. Pardon aşık olursun. Bir anda onun dünyasına, sihirli halkası içine giriverirsin. Hiç düşünmezsin ki doğru mu yanlış mı aşk düşündürmez insana vakit vermez beklemez bi tartmanı. Oluverir. O büyülü havayı öyle bir solursun ki beynin uyuşur. Düşünceler uçuşur. Engel olmak istemezsin. Sadece yaşamak istersin. Güvenirsin. Bağlanırsın. Sarar sarmalarsın. Korursun. Gözün gibi bakarsın. O halkadan hiç çıkmak istemezsin. Ne yazık ki onu da o dünyada sanırsın. Ama adamın ne dünyaları vardır. Ne hayatları. Ne kişilikleri. Bin bir kılığa girebilen türdenmiş bilmezsin. Tek kişilik dev kadro dedikleri budur işte. Adam tek başına tüm numaralarını gösterir görmezlikten geldiklerini artık gün olur gözüne sokar. İşte o zaman vur kafanı istediğin herhangi sert bir yere. Geçiyorsa içindeki acı söyle herkes denesin. Ama o adam dağları delse ferhat olsa şirini olmazsın artık "ya bi de git" dediğin vakit elbet senin de gelecek.
Toprak ve mavi!
Dünyanın koskoca bir insan olduğunu hayal edelim. İçinde binlerce kişilik. Cüssesine yakışır binlerce sıkıntı. Ve koskoca heybesine yüklediği mutluluk parçaları. Heybeye sıkıştırılır mı mutluluklar? Mutluluk anlarınızı nasıl tarif ettiniz şimdiye kadar ve hangi kelimeler o güçlü duyguları ufacık hale getirdi. Bazen tarif bile etmek istemediniz dimi nasıl anlatılır bilmiyorum ki dediniz çoğu zaman. Yere göğe sığamadınız hatta. İçinizde kopan coşku havai fişekler kadar güçlü ve eğlenceliyken insanların yorumlarıyla durgunlaşmak istemediniz. Öyleyse dünya nasıl anlatsın mutluluğunu? Kime ne şekilde ve nasıl tarif etsin yaşanılanları. Belki anlatsa dinlenmeyecek belki de her zamanki gibi bi tükürüp geçecekler sevinç çığlığı atan ağzına nerden bilecek? O da küsmüş bizim gibi içindekilere. Duygularına kişiliklerine dönmüş sırtını "git burdan artık anlatmıcam ne yapsam yaranamıyorum" demiş. Gerçekten de yaranamıyor haklı. Dünya bir insan senin gibi benim gibi. kötüsüyle iyisiyle. Güzelliklerini görüp teşekkür etmek yerine sürekli bedduayla bağırırsak ona küsmesini nasıl garip karşılayabiliriz ki. Haklı. Onunla bi el sıkışmayı hangimiz denedi. Her sabah uyandığınızda off yine mi sen deyip gözlerimizi kapattık, yorganı çekiverdik başımıza o da büktü boynunu sonrasında gelen kötü olay zincirini bu durumda sizce o mu başlattı. "ilk sen kızdın ama" "ilk sen arkanı döndün bana" deme hakkı yok mudur onun şimdi. Günün sonrasında yoruldum hadi güzel birşeyler sun da sevineyim diyebilmeye yüzünüzün olması için sabah uyandığınızda önce bir günaydın deyin selamlayın onu. Birkaç iltifat edin, Her insan gibi o da sever eminim. Sonra da girin koluna ağırlık olmaz size daha da hafifletir yükünüzü. Tebessüm hediye eder size. Ve günün sonunda tüm yorgunluğunuzu alıverir üstünüzden. Siz uykuya dalarken başucunuzda bekler çünkü vefalıdır kendileri. Zarar gelsin sizi kimse üzsün istemez. Eğer hala ters gidiyorsa işleriniz bırakmayın buna devam edin sonunda gönlünü alacaksınızdır muhakkak:)
18 Nisan 2012 Çarşamba
Nasıl oldu anlamadım bir anda; AŞK!
Bugün süs püs tam havamızdayız. Zil çaldı kapıyı açmadan önce çağım insanının alışkanlığı olarak "kim o" dedik. "Benim" dedi ve kapıyı açtık. Sesinden tanıdık diye bir açıklama yaptık şaşkın bakan ev ahalisine de. Bu basit bir hayat alışkanlığı. Bunu burda bırakmak yerine herşeye genellemekse bizim hatamız. Yüreğimizin kapıları çaldı. Sorduk kimsin nesin ? Buyum şuyum dedi ve aldık. Onun sesine aşkı sevgiyi ilerideki hayat arkadaşı çocuklarımın babası gibi kavramları biz yükledik. Yüreğimizi açtık. Sonra neyse gideyim artık dediğinde nereye hani kalacaktın dedik. Bize kimse kalıcam demedi. Biz onu beynimizin tamamlama özelliğiyle tamamladık aklımızda. Boşlukları kafamızda doldurup ona binlerce program yükledik. Kendimiz hayaller kurup onu o hayaldeki yerine oturttuk. Düşünemedik belki de, her zihinde farklı düşünceler ve hayaller olabileceğini. O bize "ben aşkım" diyerek gelmedi. Yanlış kişiye açtık belki de kapıyı, belki öylesine uğramıştı ya da yaramaz bir çocuktu sadece zillere basıp kaçıyordu. Gücü yoktu ses veremedi belki biz sadece açtık istediğimiz için.
Açmadığımızı varsayalım. Bazıları kapıyı açmasan bacadan bacayı tıkasan camları kırarak dalar yüreğinin tam ortasına. Bakakalırsın, korkarsın. Öyle bir sarılırki dilin tutulur, çık git diyemezsin, kal da dememişsindir zaten ama alıverir seni büyülü dünyasına hiç bırakmayacakmış gibi. "Doğru insan kim acaba" diye dolanan bizlerin enerjisi iletilmiş, okunmuş ve cevabı gelmiştir işte yanıbaşımıza. Nasıl oldu bir anda anlamadım cümleleri işte böyle olaylar üzerine kurulur çoğu zaman.
Açmadığımızı varsayalım. Bazıları kapıyı açmasan bacadan bacayı tıkasan camları kırarak dalar yüreğinin tam ortasına. Bakakalırsın, korkarsın. Öyle bir sarılırki dilin tutulur, çık git diyemezsin, kal da dememişsindir zaten ama alıverir seni büyülü dünyasına hiç bırakmayacakmış gibi. "Doğru insan kim acaba" diye dolanan bizlerin enerjisi iletilmiş, okunmuş ve cevabı gelmiştir işte yanıbaşımıza. Nasıl oldu bir anda anlamadım cümleleri işte böyle olaylar üzerine kurulur çoğu zaman.
17 Nisan 2012 Salı
Yok dedikçe yok olur insan.
Hayatın ne kadar uzun görünürse görünsün, bir merdiven basamağından diğerine adım atmak kadar kısa olduğunu herkes bilir. Çünkü herkesin illa ki bir sevdiği ölür, daha o yaşarken. Anılar taptaze dururken. Belki daha biraz önce istettiği çay masasında soğumaktayken. Kim bilebilir ki yaşlanacağını, evleneceğini, çocukları olacağını ya da bir iş kurup zengin olacağını. Ama öyle hayaller kurulur ki yarına dair. Sanki herşey garanti altındaymışcasına. Kimsenin elinden hayallerini alamazsınız hoş zaten kimsenin elinde de değildir hayalleri. Hep zihinlerde ve hep gelecektedir. Oysa şimdi yaşadığı hayatın da taa önceden kurmuştur hayalini ve onu yaşıyordur şu an kanlı canlı. Ama niye bakmaz olduğu zamana. niye hala mutluluğu taa başka başka zamanlarda arar ki insan. niye hep mutlu olmak için şart koyar ki kendisine. Niye şimdi mutluluğunu engeller ki kendisinin. "mutluluk" bu kadar güzel bir kelimeyken neyi zor gelir de kabullenemeyiz bir türlü. Dertli olmak mıdır hoşumuza giden? televizyonda gördüğümüz derdi bitmeyen marjinallere mi özeniriz yoksa? Ya da, ya da ilgi çekmek midir amacımız? Bir çok nedeni olabilir bunun. Yalnızca şükretmek yeter aslında mutlu olmaya. Sağlıklı olduğuna, derdini bilecek kadar bile aklının olduğuna, sıcacık bir evde oturup da derdini düşünüyor olabilmeye bile şükretmek gerekir bazen. Öyle ki yok dedikçe yok olur insan. Herkes birinin yerinde olmayı hayal eder. Ahhlar çekilir bol bol. Ama kimse de çok mutluyum diyemez. Günlerce kahkaha atamaz. Dayatılmıştır çünkü bize çok gülenin illa ki ağlayacağı. deneyen var mıdır, bilmem. ama hadi deneyelim. Güldükçe mutluluk mu gelir, hüzün mü yaşayarak öğrenelim!
doğum- aşk- ölüm- doğum- aşk- ölüm- .......
Her insan doğar, aşık olur ve ölür diyorlar ya. üçü de tek bir yönden benzer birbirine: insanın iradesine bağlı değillerdir. Hiçkimse doğmayı, aşık olmayı ya da ölmeyi seçmez, bunlar üzerine düşünüp de karar vermez, oluverir. bir anda. kimileri pişman olur. kimileri her ne yaşanacaksa ve yaşandıysa eyvallah der geçer. Hangisi doğrudur bilinmez. Zaten doğrusu yanlışı olmaz bunların. Aşık olduğun gün yeni bir doğum gerçekleşir iç dünyanda ve celladın acımasız vuruşuyla son bulur yaşamı. Aşkın içinden ne ömürler gelir geçer. Bir nevi reenkarnasyon belkide. Tekrar tekrar dünyaya gelir insan her yeni aşkta. Öleceğini bile bile çocuk doğurmak gibi. hangisi gerçek yaşamındır? Hangi yaşamında dünyayı ilk kez görmüşsündür? Bunu sadece insanın hisleri bilir. Ve eğer bunu hisseden bir kadınsa asla yanılmaz ve unutmaz hiçbir yaşamını.
16 Nisan 2012 Pazartesi
Mutluluk sözleşmesi:)
Evden çıktığınızda mis gibi bir hava varsa dışarıda, insanlar cıvıl cıvıl, kuşlar böcekler falan filan işte her neyse baya pollyannaysa sokaklar; işte o zaman bir kıpır kıpır olur ya içiniz, bi coşku kaplıyıverir her yanınızı, bir tebessüm gelir yayıla yayıla oturur dudaklarınıza, hadi kolaysa isyan et o durumda sus pus kesilirsin. tebessüme babaymışçasına bir hürmetle sadece güzel şeyler dökülür dudakların arasından. babanın hatrına saygı gösterilir, çoğu şey yutkunarak geçiştirilir ve günün sonunda koskoca bir mutluluk sizinle el sıkışır ve anlaşmayı yaparsınız oracıkta : söz hep böyle olucam yeter ki sen hep gel :)
15 Nisan 2012 Pazar
Yeter ki derman olsun.
Gün olur saçma sapan şeylere takar insan gün olur umursamazdır ve çoğu zaman da takmaktadır fıtratı gereği. Allah'ım dert verme diye göğe açılan eller derdin tanımı nedir bilmez ben de dahil olmak üzere. Dertsiz olmak nasıl bir duygudur ve böyle bir durumda ne yapılır hiç bilmeyiz aslında, çünkü Allah herkese uğraşacağı bir şeyler vermiştir hayatta. He sen takmıyorsan düşünmüyorsan hiçbir şeyi insanlıktan nasibini almıyorsun demektir ve işte o zaman sapıtır insan. İntihara sürüklenir. Her şey elinin altındadır neyi düşünecektir neyin hayaliyle dalacaktır ki rüyalara?
Masal Prensi
Eğer bir masal perisi girerse rüyalarınaa.. Öldü dersin gül güzeli tılsımını kaybetti.
Seni kaybedeli ne kadar oldu acaba. ayrılmak mı yok etti seni. Ya da zaten yok olduğun için mi ayrılık çıkıverdi yolumuza. Hangisi ? Belki de sen şimdi Hz. İsa gibi sadece belli bir zaman için yok oldun ve benim kıyametime yakın aslında burdaydım deyip koşucaksın yanıma. Kim bilir belki ?..
Seni kaybedeli ne kadar oldu acaba. ayrılmak mı yok etti seni. Ya da zaten yok olduğun için mi ayrılık çıkıverdi yolumuza. Hangisi ? Belki de sen şimdi Hz. İsa gibi sadece belli bir zaman için yok oldun ve benim kıyametime yakın aslında burdaydım deyip koşucaksın yanıma. Kim bilir belki ?..
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)